Adanın Deniz Kuvvetleri Komutanlığı idaresi altında olduğu dönemde subay yatakhanesi ve yemekhanesi olarak kullanılan bu yapının odaları, 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında tecrit odalarına dönüştürülmüştür. Ve 592 Demokrat Partili bu ve benzeri yapıların içerisinde tecrit altında tutulmuşlardır.
İlk olarak müzenin giriş katında, Menderes’in çocukluğunu geçirdiği babaannesinin evinin bir temsili olan Çakırbeyli Çiftliği ile karşılaşacaksınız rotayı takip ettiğiniz zaman müzenin giriş katında Adnan Menderes'in hayatındaki dönüm noktası olan olayların anlatıldığı odalar yer almaktayken, müzenin üst katında Menderes’in yargılama dönemindeki koşulları ve iç dünyası yansıtılması amaçlanmıştır.
AYDIN EVİ
Adnan Menderes, 1899’da Aydın’ın Koçarlı ilçesinde büyük ve dramatik bir aşktan geriye kalacak yegâne hatıra olarak dünyaya geldi. Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler'den Tevfika Hanım'dı. Adnan Menderes’in babası Ethem Bey, İstanbul’da hukuk eğitimine devam ederken yazlarını babası İsmail Efendi’nin çiftliğinde geçiriyordu. Çiftlik, Tevfika Hanım ve ailesinin yaşadığı konağın tam karşısındaydı. Tevfika Hanım’la Ethem Bey burada tanıştılar ve birbirlerine âşık oldular. Bir süre mektuplaşıp gizli gizli buluştular. Araya giren mesafeye ve yıllara rağmen ailelerinin bilgisi haricinde büyüyen bu aşk, Ethem Bey’in hukuk eğitimini bitirip de Aydın Vilayetinde kâtip olarak çalışmaya başlamasına değin devam etti. Bu arada Tevfika hanım ile evlenmeye karar verdiler ama Ethem Bey’in babası İsmail Efendi, oğlunun Tevfika Hanım ile evlenmesine karşı çıktı.
Aslına bakılırsa İsmail Efendi’nin bu karşı çıkışının çok acı bir nedeni vardı. Tevfika Hanım veremdi. Fakat İsmail Efendi oğlunun ısrarlarına dayanamadı ve Tevfika Hanım’ı istemek üzere ailecek Hacı Ali Ağa’yı ziyaret ettiler. Tevfika Hanım, 1895 yılında Ethem Bey ile evlendiler. Ethem ve Tevfika çiftinin ilk çocukları olan Melike 1896 yılında dünyaya geldi. 1899 yılında ise ikinci çocukları Adnan. Göbek adıyla, Ali Adnan…
Fakat büyük engeller aşılarak yarım kalmasına izin verilmeyen bu saadet ne yazık ki uzun sürmedi. Verem adeta bir heyula gibi Menderes ailesinin üzerine çöküverdi. 1901 yılında, henüz Melike 5 ve Ali Adnan 2 yaşında iken annesi Tevfika Hanım vereme yenildi. İki küçük çocuğuyla bir başına kalan Ethem Bey’in imdadına annesi Fitnat Hanım ve kız kardeşi Sacide Hanım yetişti. Öksüz kalan Melike ve Ali Adnan’a adeta anne oldular. Fakat daha bu travma atlatılamadan, bu defa tedavi olmak maksadıyla İsviçre’ye gitmek üzere yola çıkan Ethem Bey, İstanbul’da bir otel odasında aynı hastalığın kurbanı oldu. Melike ve Ali Adnan, artık hem öksüz hem de yetimdi. Aynı yıl küçük Ali Adnan, bu defa ikinci annesi olarak gördüğü halası Sacide Hanım’ı aynı hastalık yüzünden toprağa verdi. Verem, bir aileyi bir-iki yıl içinde adeta yok edivermişti. Son darbe ise en şiddetlisiydi. Çünkü anne ve babasının vefatında henüz 2 yaşında olan Ali Adnan o günleri ancak hayal meyal hatırlayabiliyordu. Fakat aynı hastalıktan 6 yaşında hayata gözlerini yuman ablası Melike’yi hiç ama hiç unutmadı.
Adnan Menderes yıllar sonra yatılı okul günlerinden bahsederken bir arkadaşına şöyle diyecekti: “Kardeşim, ana nedir, baba nedir bilmiyorum ama sezerdim. Ablamın hatırası ise çok başka idi. O hep küçük ve beyaz bir duman parçası gibi içimde titrer. Bayramlarda, tatillerde, çocuklarını kardeşlerini almaya gelenleri gördüğüm zaman içim yanar, kendimi zapt edemezdim. Yatakhaneye, mektebin gizli ve görünmez köşelerine kaçar, saklanır ve hıçkıra hıçkıra ağlardım. Mendilimi ağzıma bastırır, kendimi kasarak hıçkırıklarıma mukayyet olmaya çalışırdım.”
Menderes hayatına; okumuş, kültürlü bir İzmir hanımefendisi olan babaannesi Fitnat Hanım himayesinde İzmir’de devam etti. Servet-i Fünun dergisinde yazıları yayınlanan Fitnat Hanım, torunu Ali Adnan’a edebiyat tutkusunu, vatan sevgisini ve toprağa bağlılığı öğreten ilk öğretmeni oldu. Siyasete atıldığı yıllarda insanları kendine hayran bırakan aile terbiyesi, hitabeti ve nezaketinin kaynağı da yine babaannesiydi. Fakat 1917’ye gelindiğinde henüz 18 yaşında bir gençken, adeta arkasında bir çınar gibi duran babaannesini de yine aynı hastalık yüzünden kaybetti. Toprak ağası olan dedesinden kendisine miras olarak Çakırbeyli Çiftliği kalmıştı. Artık çok varlıklı fakat kimsesizdi. Hayatını anlatırken hep şöyle diyecekti Adnan Menderes: “Yalnızdım kardeşim, hayat boyunca hep yalnızdım. Yapayalnız ve kimsesiz...”